Sunday, January 29, 2012

Dialogical Consumerism

Yiyip, hazmedip, yok ettiğin her şey artık anlamsızdır. Breh
Bayramlık gibi yanında sakladığın dokunmadığın, harcamadığın her şey anlamlıdır. Eyvah

Ama eninde sonunda tüketim kaçınılmazdır. Buradan buyrun
Yapamadığın şeyleri cesurca yapmaya başladığında
Ve de sadece bir kez daha yaptığında
Cesaret eski cesaret değildir artık
Ne de korku o eski korkudur. Doğru doğru rekabet çok önemlidir.

Korktuğun şeyler kalmadığında ise
En korkunç senaryo başlamıştır artık senin için. Bak burası doğru

İlginç olarak gördüğün şey
Tam olarak çözemediğin.
Veya ben nasıl bunu böyle düşünememişim dediğin şeydir. Ça va
Onu çözdüğün ve tükettiğinde
O da klasiklerin rafında yerini bulur. Gazetelerde böyle yazar

Çözemediğin günleri özlersin
Korktuğun günleri özlersin
Cesaretin anlamını özlersin. Yarı felsefi yarı duygusal.

Özlemeyi özlersin. Burası Mirkelam

Bir de öneriler kısmına bakalım:

"Bu yüzden ki hayat anlamını zinhar ve katiyen tüketimle kazanmaz.
Düşünmeyi, keşfetmeyi, sevmeyi, anlamayı, yeni anlamlar çıkarmayı bilen
veya öğrenenler.
Gün gelecek arzu ve mutluluk mekanizmalarını da yeniden gözden geçirip tamir edeceklerdir.
Tüketimin ekşi mutsuzluğundan, üretimin tatlı saadetine terfi edeceklerdir.
Ve bunu sadece güvenlik kaygısıyla ve yaşlandıkları için değil.
Gerçekten ve gerçekten anlamını keşfettikleri için yapmaları
En güzeli değil mi?"

Bunların modası geçmedi mi?
Şövalyelik devirleri bitmedi mi?

Thursday, January 19, 2012

Ölümün Yaşayan Hücreleri

Düşünsenize yıllar geçti, devran döndü.

2080 yılındayız.

Devlet bu sefer “Sözde Hrant Cinayetinden” bahsediyor.

Özür dilemeyen devletler sıralamasında bir numaraya yerleşiyor.

Efendim Hrant Dink öldürülmedi, eceliyle öldü filan deniliyor

Meclis tarihçileri bir araya topluyor.

Sözde Hrant yasası çıkarıyor.

Tarihçilerin bir tanesi "zaten Hrant hiç yaşamadı ki" deyiveriyor.

Onu gören kimse yok.

İspatlanamıyor.

Fransa, Hrant öldürülmedi diyenlere hapis cezası kesiyor.

"Hrant yaşamadı ki öldürülsün" diyen bir Türk felsefeci tutuklanıyor.

Mahkemede ifadesini değiştiriyor

"Hrant ölmedi ki yaşasın" deyiveriyor.

Yaşasın ölmeyen Hrantlar sloganları atılıyor.

Bir güvercin Sorbonne meydanına konuveriyor.

Delil olarak mahkemeye getiriliyor.

Evet ölmedim.


Tek söylediği bu.


Mısır çarşısında beni beslediler.

Osmanbey’de iki kez ezilme tehlikesi geçirdim.

Kuş gribinden linç girişimleri.

Tüylerimi hafif kaybettim.

Kanatlarımın altı mikroplandı

Öldürdüler ama ölmedim

Çünkü ölümümden bir şeylere hayat verdim.

Daha öncesinde nefes almayan bazı şeylere

Kanat altı mikroplarına

Zararlı bakterilere

Bir nefes

Kuburlarda havasızlıkla beslenen sineklere bile tazyikli gagamla saldırmadım

Onları bile

Bir kelebeğin günlüğünden bazı sayfalarla besledim


Sadece bu yüzden bile

Eğer sanık yaşamadığımı söylediyse doğrudur

Eğer sadece yaşamadığım için öldüysem

Çıkarımı fazlaca kollamamışım.

Korkularımı ciddiye almamışım

Masumiyetimi

Korkularımla birlikte korumalara teslim etmemişim.


Eğer sanık ölmediğimi söylüyorsa

Onun en yalancı anına denk gelmişsiniz

Biraz bekleyin

Söyleyecek

Üç Yüz Bir kere söyleyecek

Ve Üç Yüz Birincisinde

Kendisi de ölecek korkusundan

Ve ölümü

Hiç yaşamadığı kadar

Heybetli olacak.


Kanatlar gergin

Tüyler diken diken

Sinan Evcan 2007

Thursday, January 05, 2012

Geçmiş Zaman

Paris Metali

SİNAN EVCAN

PARİS - Tren son günlerde daha da gıcırdamaya başladı.. demir, protez, metal şehrin her yerini sarıyor. Yeraltı kaynakları yer üstünü ele geçirmeye başladı. Hiçbir güç bu demir gıcırtısına dur diyemeyecek galiba. Evet, işleyen demir paslanmaz ama.. işleyen demir genç bir kızı yutuverdi Paris'te. Bu kızcağızın bir demirlik ömrü kalmış. Ağlasak gözyaşlarımız cıva ile karışık, trenin demirleri insan teri, ter ise demir yağı.. ayırt etmek mümkün değil.

İşleyen demir dün bir ara durdu Paris'te, kafalarında demir fenerli itfaiyeciler, trenin demir tekerleri arasından, kızcağızı çıkarmaya çalıştılar. Yarım saatliğine B tren hattı işlemedi. Metalik saatler birkaç dakika buz kestiler. Rayların parıltısı ve çöplerden insan izi aradık.

İnsan bulunmuştu, yüzyıllar önce. Sonra her şey daha kolay olsun istedik, yürümedik, işleyen demiri yürüttük; uçamadık, uçak demirini uçurduk; çıkamadık, paslanmaz demiri çıkardık. Sonra uçak demiri paslanmaz demiri eritti, eriyen demir yerlere aktı, yerlere akan demir tren oldu, tren demir üzerinde kaydı, araya sıkışan insana et muamelesi yaptı.

Taşıdığı insanlara ''bekleyin'' dedi metalik ses, ''bekleyin, etleri temizleyip devam edeceğiz, çünkü biz insana saygı duyuyoruz.''

Kafamda grizu patlamaları hissettim, merdivenleri koşarak, gıcırdatarak kaçtım metal istasyondan. Şimdi betonu, arabası ve birkaç yaprağı direnen sonbahar çevre yolundayım. Otobüs ile devam ettim metal parkuruna, buz kesmiş metal yüzler gördüm. Sabah dokuz, akşam beş arası ne kadar değerli bu Batı âleminin saati. Aman saat kaçmasın, insan nasılsa dayanır. Herkes bunu yapıyor, kolay mı Euro'ya geçeceğiz, metal paraları bir bir bankalara götürelim, yoksa elimizde kalır.

''Hep beraber dikkatli olalım'' diyor metalik ses. ''Çantalar, bavullar, hepsi, hepsi aranabilir, metal şövalyelerimize zorluk çıkartmayın'' . Metal çöplerin ise üzeri kapalı, birkaç plastik çöp kutusu bulursanız oraya atın çöpünüzü. Plastik patlayıcı, metal patlayıcı her şey mümkün, teröristin işi belli olmaz.

Bir an durup düşünmeyelim, düşünene felsefe yapma diyelim, metal bürokratları bizim için çelik gibi projeler üretsin. Onlar bizim için yeterince düşünmüyorlar mı zaten? Modern demirlere rağmen hâlâ biz insanız diyebilecek gücü nasıl bulabiliriz ki başka? Sıcak birkaç metrekare evimiz var daha ne isteriz?

Paris'te yeni istasyonlara yeni metaller alındı. Sokak çocukları, fakirler, alkol bağımlıları, işsizler uyuyamasın diye banklar bir bir kaldırılıyor tren garlarından. ''Biz bu garın geçici bekleyenleriyiz arkadaşlar, işleyen demirdir hedefimiz. Buraya bank koyarsan ne olur.. bir sürü tembel, fakir, fukara kök salarlar kök. Zaman bizim hazinemiz arkadaşlar, hep beraber dikkatli olalım, bu zamanı çaldırmayalım, metal projelerimizi aksatmayalım, teröristlere göz yummayalım.''

Metallerimiz Kongo'dan, trenlerimiz metalden, petrolümüz zalim teröristlerin en çok bulunduğu diyarlardan, yakıtımız petrolden, tren raylarımız gıcır gıcır, zamana doğru kayıyor trenler. Kondüktör frene basıyor, herkes çığlık çığlığa, bu sefer Cite Universitaire'de akordeon sesleri metalik çığlıklara karışıyor. ''Bu korkuyla yaşayamadı.. ölümü metalden oldu. Halbuki yetişmesi gerekiyordu zamana.''

''Bayanlar baylar, tren hattımız birkaç dakika içinde hizmete açılacaktır. Siz dikkatli olmaya devam edin, biz etleri temizleriz. Etinize dikkat edin sayın insanlar, teröristler vızır vızır, ama demirimizin önünü kesemeyecekler. Demirin altına oksijenler döşedik, yine mani olamadık bu can kaybına. Oksijen maskelerimizi takalım, metal zehirlenmesi riski var.''

Sonraları ıslak çimenlerin üzerine uzanmışım, gökyüzü bulutlu, hava soğuk, birkaç gündür yağmayan yağmur yeniden başladı Paris'te. Gökyüzüne bakıyorum, kar havası var.

Belki diyorum, birkaç saatliğine yağsa da şu metallerin üzerini örtse. Kongo'yu, İrlanda savaşlarını, Georges Pompidou 'nun metalik terasını birkaç saatliğine de olsa görünmez kılsa. Etlerin metale olan sahte aşkını süpürse diyorum içimden.

Cumhuriyet Dergi 07.09.2003

Tuesday, January 03, 2012

İbn-i Sina Hemşireleri ve Basit Yaşamak

Ben bugün bir hemşireyim
Kanınızdan kan çekmeye geldim
Damarı bulamadım
Biraz zorladım

Ben bugün bir hemşireyim
Hasta defterine şunları yazdım:

"Basit yaşamak lazım. Fazla gözyaşına gerek yok. Hasta defterine yazılanlardır gerçek. Kaç doz, günde kaç kere"

Yılbaşını beraber karşılayacağız.
Eter ve hastalık kokan koridorlarda.
Yatanlar ve ayaktakiler.

Ben hemşire olarak görevimi yapacağım
Sen de hasta olarak

Dünyanın gidişhatına ahkam kesmeden.
Zaten biliyoruz ki adaleti pek yok.

Maskemi takacağım ve odaları bir bir gezeceğim.
Kimi zaman damardan kan çekeceğim
Tansiyona bakıp, ateş ölçeceğim
Bunları çetele çetele
Hastanın not defterine düşeceğim.

Son derece soğuk kanlı bakacağım
Yaşam kadar ölümün de gerçeğine

Kim kimin çocuğu
Kim kimin teyzesi
Kim kimi ne kadar seviyor
Kim kimin sevgilisi
Hangi gözyaşı kimin kalbine dokunuyor
Umursamadan
Bilmeden
Bilmek istemeden
İşimi yapacağım.

Yarın kalkacağım ve yine işimi yapacağım.
ve akşam yatmam gereken saatte yatacağım

Halbuki
Fazla bilsem
Kalbime dokunacak
Fazla umursasam
Damarı şaşıracağım
Fazla sevsem
İlaçları karıştıracağım.

Bu yüzden
Soğuk kanlı olmak en güzel sevgidir benim için
Hem kendime hem de insanlığa.