Saturday, January 27, 2007

Sular Süngerler

Zamanın bir demlenme yeteneği var.

Sünger avcılığına ilgi de galiba buradan alevlendi.

Bazı şeyleri zamana bırak.

Süngerin emme yeteneği bizi hayretlere düşürüyor.

Sular belki de bu yüzden azaldı

Süngerleri sıksan bir anda fışkıracaklar

Suyun içinde suyu emen süngerler

Emdikleri sular

Hem suya hem kendilerine ait süngerlerin


Suyu sayamayız

Epeydir biliyoruz

Bir su, iki su, üçüncü su.


Dibe en yakın su

Dipten en uzak su.


Gel su git su

Bu işler değişti


Süngerin emdiği suları

Bardağın şeklini alan suları

Akvaryumun taşlarının ıslaklığını

Numaralara döker hale geldik


Dipte ıslanan taşları

Yüzeyde ıslanan sulardan okur hale geldik


Suyu sudan ayırmayı

Suyu suya eklemeyi


Derken

Bir anda


İşleri sulandırmadan katı olmayı...


Suyun bilgisini okumak

Onu katılaştırmadan olmuyor nedense.


Sünger ilk defa komşu suları içine çektiğinde

Nefes almıştı

Nefesini verirken yine komşu sulara

Ağızlarında süngerimsi bir tat bırakmıştı


İşte bu yüzden sular bayağı bilgi edinmişlerdi


O gün bu gün

Süngerlerin çevresine

Genelde bundan habersiz sular yaklaşır


Zavallı süngerlerin ağızları ise

Sadece deniz aşırı bilgili sulara

Sulanırlar.


Kendilerinin bilgisiyle donanmış suları

İçlerine aldıklarında ise

Sular Süngerler gibi

Sar-hoş olurlar

Friday, January 26, 2007

Ölümün Yaşayan Hücreleri

Düşünsenize yıllar geçti, devran döndü.

2080 yılındayız.

Devlet bu sefer “Sözde Hrant Cinayetinden” bahsediyor.

Özür dilemeyen devletler sıralamasında bir numaraya yerleşiyor.

Efendim Hrant Dink öldürülmedi, eceliyle öldü filan deniliyor

Meclis tarihçileri bir araya topluyor.

Sözde Hrant yasası çıkarıyor.

Tarihçilerin bir tanesi "zaten Hrant hiç yaşamadı ki" deyiveriyor.

Onu gören kimse yok.

İspatlanamıyor.

Fransa, Hrant öldürülmedi diyenlere hapis cezası kesiyor.

"Hrant yaşamadı ki öldürülsün" diyen bir Türk felsefeci tutuklanıyor.

Mahkemede ifadesini değiştiriyor

"Hrant ölmedi ki yaşasın" deyiveriyor.

Yaşasın ölmeyen Hrantlar sloganları atılıyor.

Bir güvercin Sorbonne meydanına konuveriyor.

Delil olarak mahkemeye getiriliyor.

Evet ölmedim.


Tek söylediği bu.


Mısır çarşısında beni beslediler.

Osmanbey’de iki kez ezilme tehlikesi geçirdim.

Kuş gribinden linç girişimleri.

Tüylerimi hafif kaybettim.

Kanatlarımın altı mikroplandı

Öldürdüler ama ölmedim

Çünkü ölümümden bir şeylere hayat verdim.

Daha öncesinde nefes almayan bazı şeylere

Kanat altı mikroplarına

Zararlı bakterilere

Bir nefes

Kuburlarda havasızlıkla beslenen sineklere bile tazyikli gagamla saldırmadım

Onları bile

Bir kelebeğin günlüğünden bazı sayfalarla besledim


Sadece bu yüzden bile

Eğer sanık yaşamadığımı söylediyse doğrudur

Eğer sadece yaşamadığım için öldüysem

Çıkarımı fazlaca kollamamışım.

Korkularımı ciddiye almamışım

Masumiyetimi

Korkularımla birlikte korumalara teslim etmemişim.


Eğer sanık ölmediğimi söylüyorsa

Onun en yalancı anına denk gelmişsiniz

Biraz bekleyin

Söyleyecek

Üç Yüz Bir kere söyleyecek

Ve Üç Yüz Birincisinde

Kendisi de ölecek

Ve ölümü

Hiç yaşamadığı kadar

Heybetli olacak.


Kanatlar gergin.

Tüyler diken diken.

Monday, January 22, 2007

Devlet ve Genetik

Devlet bazı kadrolardan oluşur. Bu kadrolar bazı insanlardan oluşur, bu insanlar bazı yerlerde bazı tarihlerde doğarlar, bazı okullarda eğitim alırlar. Bu okullar bu devletin okullarıdır; bu kurumlar bu devletin kurumlarıdır. Burada yetişen beyinler de pek tabii nüvesinde devletin emeği olan beyinlerdir.

Bazen kurumlar beyin çapı olarak devletin istediği ve arzuladığının ötesine geçerler. Bu durumlarda devlet bölünmez bütünlüğüne bir tehdit hissedebilir. Bu ötelikten hareketle çeşitli güç kaybı histerilerine girebilir.

Kendi resmi basınında bazı kadınların elbiselerini çıkarttırabilir. Çıkarttırılan elbiselerden çocuğa bir özlem duyulmasını sağlayabilir.

Bir öksürüğü sinir içerisinde algılayabilir.

Teknik olarak dengesizlikten yakınabilir.

Antibiyotiklerini günceleyemeyebilir.

Buralardan çocuk pornosuna bir savaş açılabilir.

Stadyumlara maç seyretmeye giden her çocuğa çocuk pornosunun altyapısı hazırlanabilir

Çocuk yetiştirenler, ona “kazanmayı” yalnızca “kazanmayı” aşılarlarken çocukluk ve pornoculuk üzerinden düşünmek gereği hissetmeyebilirler.

Bu yazılanlar devlet tarafından yanlış anlaşılabilir.

Edebiyata duyarlı olmak resmi kurumların görevi olmayabilir.

Resmiyetten doğan edebiyat veya bazı edebi ve ebedi yanlış anlaşılmalar

Ya cinnetle ya da cinayetle çözülebilir

Çocuğa kaybetmenin bile erdemli olduğunu anlatanlar ise, bu psikolojik kurtlar sofrasında, geleceğin hangi faşizan kompleksini ona daha şimdiden dayattığını

Hesaplayamayabilir.

Bazen tek dilekleri onun bir insan olmasıdır.

Hazımsızlığın genetik tahminini yapmak onlara düşmez halbuki.

Kaybeden veya kazananların sofrasında bir çocukları insan olur, diğeri de hayvan.,

Bu kadar kolaydır genetiğin haritası.

Bu kadar basiitir tarihçilerin iddiası.

Friday, January 19, 2007

Kaymakam, Plaza, Kadın

Aşağıya bir kapı zili takti, uzaktan kumandalı. artık gelenler zil çalabilecek, evdekiler zili duyabilecek. Nalburlar çarşısından birdenbire gelen bir cesaretle alınmış bir kapı zili bu. İki parçası var. Birine basıyorsun, diğeri çalıyor.

Akıl oyunlarına bu kadar zaman ayırırken insanları unutma demişti birisi.

Biz de kaymakamlıkta yeşil fosforlu kravatları hemen göze batan ve emekliliklerinin hesabını yapan üç devlet memurunu unutmadık.

-İmzaya geldi bu belge,

-Kaymakam bey henüz gelmedi ama siz burada bekleyin.

Sonrasında Emniyet müdürlüğü, asansör, x-ray, parafe edilip damgalanan bir belge

Gelen her ince belli bardakta yeniden hatırlanan çocukluk.
Serotonin yüklü sanki bu çaydanlıklara.
Düşünsenize bir…
Hem sıcak, hem ince belli, hem tavşan kanı.

İmzaya düşen iki mürekkep arasında yudumlanan bir hayat iksiri

-Abi, Garanti’nin faiz oranı bayağı düşmüş ama Ziraat yine de en iyisi.

-Senin ne kadar kaldı emekliliğe ?

Akşam evde yiyeceği haftanın tek pirzolası ile,
Hafta sonunun hayali ile yasayan memurlara
Bir de çay verdin mi iyice şımartırsın demişti bir plaza profesyoneli.

Plaza dediğin yerler 4 Levent te başlayıp, Levent de yoğunlaşıp, Zincirlikuyu da son bulan yeni iş yerleri.

Güzel ve bakımlı kadınların, biraz semirseler de işlerini iyi bilen adamların dolup taştıkları çok katlı ve modern binalar.

Buralarda kadın ayakkabılarının burunları artık sivri.

Transparan çoraplar kadınsı çekiciliğimizi etimizden içlerine çekip
Dışarıya etle ilgili sadece bazı ipuçları bırakırlarken
Sivri burunlar etin ucuz olmadığını
Her türlü uzva karsı geliştirilmiş savunma mekanizmalarını tanıtıyorlardı
Plazanın showroomunda

Bazen de
Savunma şöyle dursun
Saldırıya geçecek
İstediğini alacak
Yan bakana ise
Sivri burnu geçirecek.

Savunmak belki de en zoru.
Testosteron ile dolu saldırı silahlarına karşı.
Ayni strateji ile savaşırken
Bir bakmışsın
Sivri burunlu köselenle
Sen de bir Testosteron olmuşsun

Kadınlığın şefkat isterken
Köselen burun sivriltmiş

Bütün bu lafları sivrilmiş burnunla algılamışsın
Doğanda olmadığını iddia ettikleri iktidarı
İster istemez doğana taşımışsın
Keza iktidar seni iş yerinde ezmiş
Cevabını vermek istemişsin.

Haklısın

Paranoyak plaza profesyonelleri ile
Kaymakamlık memurları arasında
Gidip gelen testosteronlar
Hiç de ayni proteinlere seslenmiyorlar

Plazalar somon füme
Memurlar köfte ekmek

Plazalar Barbekü
Memurların yüreği mangal

Plazada kalori hesabı
Memurlar emekliliğe kaç gün kaldı

Plaza Paper moon
Memur Simit sarayı

Arada sivrilen burunlar
Yaşam kalite farkları

Web cam
Ve Pirzola arasında
Değişen tek şey
Etin terbiyesi
Şarapta ne kadar beklediği
Bim den mi Migros tan mı ??

Organik mi
Geleneksel mi??


Etçil olanın
Belki de tarihte ilk defa
Vejetaryen den daha fakir olması

Buna mukabil etçilin yediği hayvanın ne idüğü belirsiz otlarla doyması
Otçulun bizzat kendi etinin
Zengin minerallerle dolması

Vejetaryenliğin bile bir terbiye istemesi

Hayvanlığını web cam den yaşayanın
Otunu iyi seçenin
Etin iyisini
Internetten seçecek kadar sabrı olması.

Sunday, January 14, 2007

DENGE

Uçlara bulaşmadan aralarda yaşamak.

Şarkıları en uykulusundan veya en hiper-aktifinden çalarken notaların üzerlerine denge unsurları döşemek.

“Love me tender”

İhtiyaçla aşkı birbirine karıştırmak.

Sevilmek istemek yetmiyormuş gibi
Bir de nasıl sevilmek istediğinin
Haritasını çıkarmak:

Usulca, sessizce, şefkatle
İhtiyatlı, durgun ve de sakin sevilmek

Boğarak, gerginleştirerek
Bağırarak, hıçkırarak
Tırnaklayarak, ısırarak
Kıskanarak, cerahat ile

Sevmek

İhtiyatlı boğulmak
Sessizce bağırmak
Şefkatle kıskanmak
Usulca tırnaklamak
Masumca sevme taklidi yapmak

Ve de matematiğin izin verdiği her türlü karşıt çiftleşme

Karşıtların çarpışmasından,
Bir arada yaşamasından,
İleri ve geri birer adim atınca
Kimyasal dengelerin bozulmasından
Yeni bir denge yaratmak..

Uykuya ve aktiviteye doğru yol değiştirip duran derecelerin
Aslında hepsinin birer denge olması.

Uykunun sakin bir aktivite, aktivitenin ise kudurgan bir uyku olabilmesi.
Tüm izafiliklerin aslında korkunç bir vurdumduymazlık olabilmesi

İçkinin,
Bozulmuş vücut dengeleri ve dış mihrakların yaydığı telaş arasında bir denge olması.
Uykunun,
Yorulmuş vücut ve yer çekimi arasında bir denge olması,
Otuz yediden yüksek ateşin,
Isınmış vücut ve telaşlanmış bağışıklık arasında bir denge olması.
Gündüzün,
İki gece arasında,
Gecenin,
İki gündüz arasında bir denge olması,

Bu ikilikler arasında sıkılanların
Denge sahiplerine dengenin önemini kavratan dengesizlikleri.

Dengenin fotoğrafının bir aşkınlık sınırına denk gelmesi,
Fotoğraf alınamayan karelerin ise
Algıya sığmayan aşkın dengelere seslendiğine inanmak.
Bütün aşkınlıkların bile bir aşkınlık dengelerinin bulunması gibi garip bir gerçek.

En nihayetinde
Elimizde varolan delillerden

Yaşamın iki ölüm arasında bir denge olduğunu düşünmek, düşünmek...
Yok olandan
Var olanı
Türetmek, türetmek...

Saturday, January 06, 2007

Sezgiler ve Tepkiler

Kendine güveniyordu ama gücüne güvenmiyordu .Gücüne güveniyordu ama kendine güvenmiyordu. Kendine ve gücüne güvenmiyordu. Kendinin ne olduğunu biliyordu. Gücünün neye yeteceğinin farkındaydı. Yapabileceklerine dair kuvvetli hisleri vardı.

Karşısındakine güvenmiyordu. Karşısındaki nezrinde kendisine güvenmiyordu. Karşısındaki nezrinde yapabileceklerine güvenmiyordu. Yapabileceklerinin karşısındakinde doğurabileceklerine güvenmiyordu. Karşısındakine bir şeyler verebileceğine güvenmiyordu
Karşısındakinin alabilecek yetenekte olduğuna güvenmiyordu

Karşısındakinin aldıklarının kendi verdikleri olduğuna güvenmiyordu. Karşısındakinin aldıklarını onun verdiği şekliyle işlediğine inanmıyordu

Karşısından gelen ilk ışıkla şaşırmasına rağmen ikinci ışığı yakabileceğine dair yine şüpheleri vardı. Her kelimenin sonuna “anladın mı?” ibaresini eklemek zorunda hissetmeye devam etti.

Karşısındaki ise anladığı şeyi onun istediği gibi anladığını anlatmak zorunda hissetti kendini
Sezgilerinin aynı sezgiler, dünyanın aynı dünya, duyarlılığının aynı duyarlılık olduğuna dair ikna çabaları

Bu sezgisel yakınlık tam da kuruldu derken

Anladın mı dedi yine anlatan?

Anlamadım dedi tepkiyle dinleyen.
Hevesi kırıldı anlatanın
Gururu kırıldı dinleyenin

Tepkisini verdi dinleyen,
Kendine geldi anlatan

Kimdi bu sezgisinin biricikliğine inanan
Yok mu bu farklılığa bir eşitlik kırbacı

Anlattığının sezgisel üstünlüğüne
Farkının bölünmez bütünlüğüne

Fark atarım ben de o zaman
En hoyrat ve en üstten bakan mizacımı
Yüzüme takar
Senin yüzüne bir gram sulanmayan gözlerimle bakarım

Senin farkındalık eşiklerini didikler
Eşitlik çağrıma uzatmadığın elinin titremelerinle dalgamı geçerim

Taa ki arzu durumları tersine döner
O zaman barış piposunu yakar
Nerede kalmıştık
Anlatmaya
Sezgileri paylaşmaya

Kullanmayacağım senin aşk dediğin tersine dönmüş ilgini
Yalnızca emin olmak isteyeceğim
Az önce görmüş olduğum sezgisizliğinin
Sezgisine vakıf olduysan eğer...

Ne dersin?

Bu ne benim
Ne de sensin

İkna olmaya
En özgürlükçü sandığın düşüncelerinin
En tepeden baktıklarına
Yedi bin beş yüz yetmiş sekiz arzudan
sadece bir tanesinin gerçek olduğuna