Friday, December 29, 2006

Enerji Nakil Hatları ve Trans-parans

Trans-Parans

İletkenlik teorilerinden sınıfı geçmek için

Önce plastik olmaya karar verdi.

Sağ ve sol arasında tarafsızlığını ancak böyle koruyabilirdi

Bir taraftan bir demir, diğer taraftan başka bir demir, arada plastik bir conta.

Ver elektriği iki taraftan,

Contada eriyip ziyan olsun derlerdi akşamcılar.

İki unutkanlık arasında

Ver elini Sağ demir, ver elini sol demir

Plastiksen sana elektrik yok derlerdi ruhbilimciler.


Ya geçirgensen.

O zaman bir, iki, üç demir,

Tek bir elektrikle kutsanır.


Trans-Parans

Varolmayı hiç varolmamak pahasına

İşte böyle göze almaktır


Vücudun geçirgenliğini

İki elektrik arasına koymak

Voltajı arttırmak


Zaten ikiye bolünmüş olan elektriği

Sen de araya girerek

Yine doğal akışına

Bırakmak


Gücenmez elektrik seni de içine aldığına

Seni kömür yapar, sonra yine ikiye bölünür

Eğer isterse

Ve

Şayet iki elektrik arasında bir plastiksen

Sana elektrik yok

Ama gerginlik de yok.


Enerji Nakil Hatlarında yeni bir formül bulunana dek


Geçirgenlik

Bazı şeyleri göze almak

Aldığını anında iletmek.

Sonrasını akıp gidenin içinde seyretmek


Plastik ise

Barajlar kurup Enerji biriktirmek

Senden geçemeyeni sana hapsetmek

Wednesday, December 20, 2006

Istanbul'un Kirpisi

Gazetelere dar geldik,….
İki kelimeyi adabıyla söyleseydik halbuki,
Her sey yoluna girecekti.

Pazar kahvaltılarında boy gösterip,
Metalik kol düğmelerini damarlı ellerimize
Paralel bir şekilde ilikleyecektik.

Parlayamadık.

Parlamanın bir alt bir de üst eşiği vardır…

Anlayamadık

Çok parlayan okside olur,
Az parlayan ise güneşi arayan bir kirpi.
Dikenlerinde B vitamini, uçları sivri.

Siyah dikenlerin altında gizlenen kararsız bir kafa.

Her karar eşiğinde
Bir başka çocukça ilgiye
İlgisi kayan
Bir iki toplumsal bilgiye
Midesi bulanan

Yari yola geldiğinde ise

Bir iki çimen eşeleyip
Yerin dibine girmeye kalkan
Sen değil miydin ey kirpi
Nedir simdi bu B vitamini.

Aslında çok basit.

B vitamini gergin sinirleri gevşeten,
Dünyanın gerginlik noktalarını birbirinden uzaklaştıran
Doğal bir cevher.

Gerilmek veya tansiyon.
Vücudun sıkça verdiği tepkimeler.

Peki neden veriyor vücut bu tepkimeleri?
Tabii ki sorulması gerek.

Sabah yürürken önünde anlamsızca kaldırım trafiğini yavaşlatan
Bir yaslı,
Telefonuyla meşgul
Bir genç.


Bir araç,
Kırmızıda klakson çalan,
Yeşilde gazi unutan.

Her daim
Arkadan gelenin gerildiği
Öndekinin tıkadığı bir yol
Tıkanmışlıkların
Kor gözün parmağına bastıkları klakson

Tüketildiği zaman
Rahatlatması beklenen kırmızı ışık
Farkına varıldığı zaman
Asla beklendiği kadar sevindirmeyen yeşil ışık.
Ve tüketildiği zaman yeniden beklenen yeşil ışık.

Bütün bu ışık oyunlarında en haksızlığa uğrayan belki de sari ışık.

Bazıları turuncu görüyor
Kırmızıdan gecenler

Bazıları göremiyor
Yeşili kaçıranlar

Aslında kendine en haksizlik yapılan sarı ışık.
Çünkü sarı ışık uyarı ışığı.

Gel gör ki geçmiş ve gelecekle bağını koparmamış tek ışık o.
Geçmişi diri tutan ve geleceğin yolunu açan

Tabii konumuz İstanbul ise.

Bittiği anda bu sarı ışık
Yine huzursuzluk
Yine homurdanma
Gelecek kırmızı ve gelecek yeşilin tansiyonunda

Birinde durma
Birinde kalkma

Belgrat ormanlarında ise kirpi
Halen çimen ve toprakların birleştiği yerde

Kazılar yapıyor

İki piknikçinin mangalındaki et kokularına
İstemeden diken misafiri oluyor.



Etin üzerine çayını demleyen Pazar piknikçisinin duyguları
Hem çok karışık
Hem de çok net

Karışık çünkü kömürü korlamak karışık bir is
Karışık çünkü maca yetişmek için
Akşamüstü bir boğaz trafiği onu bekliyor

Osmanbey’de ise klaksonlar, küfürler
Bini bir para
Biri bin para
Bu da ertesi günün karışıklığı.

Çok da net aslında duyguya benzer güdüleri
Eti yemek
Kemiğini kemirmek
Tuzuyla, biberiyle, yağıyla

Ha iki ağaç arasında bir mangallık mola vermişsin
Ha iki araç arasında bir klaksonluk

Sari ışığın suresini uzatamadıkça

Her araç bir engel
Her ağaç bir mangal
Her et yenilir

Osmanbey’de ise klaksonlar, küfürler
Bini bir para
Biri bin para

Bu ertesi günün karışıklığı

Parlayan bir güneş, vitaminini güneşten alan bir diken

Bunların arasında okside olmuş bir iki motor, bir iki gıcırtı
Bir iki klakson, bir iki mangal kömürü

Bir iki et, bir iki diken

Eti kurtarmak için batırılan
Bir iki klakson

Gerginliği yumuşatan
Bir iki B vitamini

Ve ağaçların bolluğunda
Kömür ateşinde
Ve de İstanbul da
Yolunu bulan
Bir iki Kirpi

Saturday, December 09, 2006

Koca Cinar ve Kopekbaligi

Yaşanan Hayatlar

Hava puslu, kimya bozuk.

Romantiklik, bir CHP hastalığı: statüko...

Realizm, bir dünya hastalığı

Pazarlar, sutyenler, Çin oyuncakları, altgecitler, üst geçitler. Ankara: Bir dünya kenti.

Internet, pazar, CD, Hürriyet, Cinnah, divx, araba, alt geçit, pimapen, yavaş insanlar, saygısız insanlar.

Bir anlam ifade etmeyen Beyoğlu, Taksim, Nişantaşı.

Kitaplar da anlamsız.

Torun mu dedin? Ben de torun sevecek göz var mi? Anlamsız

Sigara eh iste, kimya için faydalı.

Kadınlar, uzak mi bu dünya?

Çin oyuncakları, CHP, statüko

Köpekbalığı ve okyanusların tuzunu emmiş karaciğeri.

Kanlı karaciğer.

Immunite, karaciğer, köpekbalığı, eczane

Güler yüzlü eczacı kadın,

Paris kahveleri anlamsız.

Doğan güneş, puslu hava, soğuk-sıcak... “Bunlar hayatin detayları, üzerine konuşulması anlamsız” demişti rahmetli bir büyüğümüz.

Tipi, fırtına, süpürge, başlayan yeni bir gün, sinema, kitap, aksam üstleri börek ve çay, gelinlerle psikolojik gerginlikler ve sonrasında psikolojik sevgi afirmasyonlari.

İstanbul’da deprem beklentisi, dünyada değişim beklentisi.

Hani zor dönemler insanlara insan olduklarını hatırlatır ya.

Umut, Ağar, Doğru Yol, Fatih hoca. Umut’la beyin cimnastigi.

Haluk milletvekili seçilecek en sonunda, kilolarından kurtulacak.

Beyoglunda ise değişen bir sey yok: Sarhoş sofraları, Dekadans.
Statüko, CHP

Nuri Bilge Ceylan.....İnsanlar birer hayvan
Rodrigez.....Hayvanlar gibi iletişimsiziz
Ama Hakikat?
Ne hakikati: CHP, Romantizm, Statüko

Doğan Güneş,
Doğan Güreş, statüko, asker, DYP, CHP, Tayyip

Ama içim sikiliyor, eğlenmek istiyorum.

Araba, semsiye, su, chaise-long, Konyaalti, halk, gerçek, orta karar nemli bir hava.

Güneş, dalga, sabah yürüyüşü, aksam çayı, gece alışverişi.

Namaz, ezan, cami, sabah, öğle, ikindi, aksam, yatsı.

İstisnalar kimya bozar.

Bu yastan sonra bilim yapacak halim yok

Sanat eseri de yaratamam, yaratılmışlarına bakarım.

Siyasete, insanlara bulaşmam bile.

Aşk ise uzakta.

Cinnah’a vururum arabamı, kiloları veririm,

Söyle uzaktan ve tepeden dünyanın haline bir bakarım.

Vay haline bu dünyanın.

Ama mutluyum yine de bu minimalist dünyamdan: Kleine uber mayne

Aaa pardon bu CHP nin sloganıydı. Statüko


Köpekbalığı tanımaz halbuki bu dünyanın habis yanlarını

Ciğerinin yağı bilmez yanlış bölünen hücrelerin hikayesini.

Bir milletvekili adayı vardı, neden bu kadar yemek yiyor acaba?

Bir sıkıntısı olmalı.

Yağlar, beşameller; canimi sıktılar artık,

Ben evcilleştirilmiş, kastre edilmiş bir süs hayvani gibi hissediyorum kendimi sigara olmayınca.

Delikanlılık cağlarımın “uzuvlu” hallerini belki sigarada buluyorum.

Zorlanacak bir ciğer, öksürük, Köpekbalığı, statüko

Sigara, duman, özgürlük, bilinç, rüzgar.

Kahve, çay ve deprem beklentisi.

Nuri Bilge, Haneke, Yüzlesilen geçmiş.


Petit Beurre, pimapen.

KADER’in patetik kadınları, CHP statüko.

Gülümseyen eczacı kadın.

Pazarlık ve Çin oyuncakları.


Evlilik ve ilişkilerde deprem beklentisi

Bir daha, bir daha görmek isteyiş.

Her ilişki yanlış,

Her insan habis

Herkes birbirinin basının belası.

“Beni hacı yapacakmış Çin oyuncağı, porseleni satan Maltepe tüccarı”

Milletvekili adayımız daha fazla şişmanlamaktan korktu

Deprem yaklaştı

İstanbul denize battı.

Köpekbalıkları canini yaktı

Kanlar, irinler derken deprem dalga oldu

Kanlıca yalılarını vurdu

Dolarlar suyunu çekti

Köpekbalığı ayakta kaldı, bir de denizin dibinden kök salmış koca bir Çınar.